Hedefimiz
Sergi
Pullarda Bilim
Bilim İnsanları
E-Metinler
Mesaj Panosu

 

 

 

 

 

 


Albert Einstein,
Dünyayı Nasıl Görüyorum. Çevirenler Kemal Zülfü Taneri - Nazım Kemal.
İlmi Felsefe Neşriyatı. İstanbul Tecelli Basımevi 1938. 68 s.

 

Aşağıda, bu kitabın içindekiler sayfası ile 22-46. sayfaları arasında yer alan ve görelilik teorisi, Kepler ve bilimsel araştırma yöntemlerini konu alan bölümleri verilmiştir.

İÇİNDEKİLER

Hayatın manası hakkında

3

Dünyayı nasıl görüyorum

4

Kaybolmuş cennet

9

İştirak ve şahsiyet

10

Hayır ve şer

14

Din ve ilim

16

Muallim ve talebe

21

İlmi hakikatin mevzuuna dair

22

İzafiyet nazariyesi nedir

23

İzafiyet nazariyesi hakkında

30

Jean Kepler

35

İlmi araştırmanın prensipleri

42

İlmi araştırmanın "Religiosite"si

48

(Lorentz)ın mezar başında

49

Sulh

50

Fizik realite kavramının tekamülü üzerinde (Max Wel)in tesiri

53

İlmin beynelmileliyeti

90

Fletnerin gemisi

62

 

İlmî hakikatin mevzuuna dair

I. -- İlmî hakikat tabirini vazıhan tayin etmek ko lay değildir. Ruhî vakıalarla riyazî bir kaziye, yahut tabiat ilmine ait bir nazariye mevzubahs olduğu za man hakikat kelimesinin manası değişir. Ben dinî ha kikat ile muradedilen şeyin ne olduğuna dair vazıh bir fikre sahip değilim.

II.-- İlî keşif, ve müderrikeyi cesaretlendiren ilmî araştırma Batıl itikatları azaltmıştır. Muhakkak olan bir şey varsa bütün ilmî çalışmaların temelinde dinî hislere müşabih bir itminan bulunur ki bu kanaata göre dünya ancak akıl üzerine kurulmuş ve anlaşılmış olabilir.

  • -- Tecrübe âleminde tezahür eden ve yüksek bir sebebin derin duygusuna bağlı olan bu itminan bende Allah fikrini vücude getirmiştir. Buna sahip olanlara, konuştuğumuz dilde "Panteist" diyoruz.
  • -- Ben an'anevî itirafatı ancak ruhî ve tarihî bir noktai nazardan mütalea edeceğim. Zira bunlardan başka onlarla hiç bir münasebetim yoktur.

İzafiyet nazariyesi nedir

İzafiyet nazariyesi [Görelilik Teorisi] hakkında "Tiymes" için bazı şeyler y azmaklığım talebinde bulunan meslektaşınızın teklifini memnuniyetle kabul ediyorum. Evvelce pek verimli sayılan milletler arası münasebatının aciklı inkıtaından sonra bu kere ihya edilen bu fırsat, İngiliz heyetşinas ve fizikçilerine şükran hislerimi edaya vesile teşkil ey lediğinden dolayı cidden bahtiyarım.

Memleketinizde ötedenberi cari olan ilmî mesainin büyük ve şerefli an'anelerine tevfikan, umumî harp esnasında düşmanlarınız memleketinde neşredilmiş bir nazariyenin sıhhatini kontrol etmek için, ilmî müessese leriniz, kuvvetli maddî vasıtaları ortaya koymuş, ve büyük âlimleriniz bu uğurda binbir zahmete katlanarak kıymetli zamanlarını feda eylemişlerdir.

Her nekadar bahse mevzu teşkil eden mesele, tama mile objektif mahiyette ziya huzmeleri üzerine güneş cazibe sahasının tesiri araştırması ise de, bu hususta yine İngiliz mesai arkaşlarıma şahsî şükrnaımı eda et mek mecburiyeti karşısındayım. Zira, onlar olmasaydı Nazariyemin en mühim netayicinin tahakkukunu gör mek belki de bana nasip olmıyacaktı.

Fizikde muhtelif mahiyette nazariyeler fark ve teş his olunabilir. Bunlardan bir çoğu yapıcı olmak haysi yetile kaide olarak vazeyledikleri, ve nisbeten kolay olan formüller sistemi sayesinde daha mudil hadiseler den bir suret inşa etmeği araştırırlar. Böylece gazların sinetik [kinetik] nazariyesi, intişar, termik, mekanik hadiselerini moleküllerin hareketine irca etmeği araştırır.

Tabii hadiseler gurubunu elde etmeğe muvaffak olunduğu zaman bu, daima mevzubahs hadiseleri ku caklayan yapıcı bir nazariyenin bulunduğunu ifade eder. Fakat bu mühim nazariyeler sınıfı yanında ter kibi metod yerine tahlili metod kullanan bir sınıf da ha vardır ki ben bunlara prensipli nazariyeler diyeceğim. Burada esas ve azimet noktası farazi bünyeli unsurlardan değil, belki tecrübî bir surette bulunmuş umumî hassalardan, hususî hadiselerin veya nazari suretlerinin uygun düştüğü riyazi bir tarzda formüle edilmiş prensipler demek olan tabii hadiselerden sızan kriterlerden müteşekkildir.

Böylece termodinamik, fasılasız hareketlerin gayrimümkün olduğunu söyleyen bu umumî tecrübe neti cesinden başlayarak, tahlili yolla hususî hadiselerin tatmin etmesi lâzım gelen münasebetleri tayin etmeği dener.

Yapıcı nazariyeler, bedahet ve intibak kabiliyetinden başka, noksandan âri olmak avantajını da haizdirler. Prensip nazariyelerinin avantajı temelinin mükemmeli yet emniyetidir.

İzafiyet nazariyesi ikinci kategoriye aittir. Binaenaleyh onun cevherini anlamak için evvel emirde da yandığı prensipleri tanımak mecburiyetindeyiz. Fakat onları tedkik etmeden evvel, izafiyet nazariyesinin umu mî [genel] ve mahdut [özel] olmak üzere iki katlı binaya benzediğine işaret etmemiz lâzımdır. Birincisi üzerine dayanan ikin cisi, cazibe müstesna olmak üzere bütün fizikî hâdise lere taallûk eder. Umumileştirilmiş izafiyet nazariyesi, cazibe kanununu ve bunun diğer tabiî kuvvetlerle olan münasebetlerini verir. Herkesçe malûmdur ki kadîm Yunandan beri, bir cismin hareketini tavsif etmek için bu cismin hareketine bağlı olan diğer bir cismin hareketini nazarı itibara almak lâzımdır. Bir arabanın hareketi toprağa, bir planetin hareketi sabit görünen yıldız kümesine bağlıdır.

Fizikte mekâna mütedair olan şeyde kendilerinden hadiselerin bağlandığı cisimler, Kovardone sistemi namı altında gösterilmiştir. Meselâ Newton ve Galilenin mihanik kanunları bir kovardone sistemi kullanmak sızin formüle edilemez.

Fakat mihanik kanunlarının muteber olabilmesi için kovardone sisteminin hareket hali de istenildiği gibi intihap olunamaz. "Onlar tacilsiz ve devirsiz ol mak gerektir" mihanikte muteber olan bir kovardone sistemine "Atalet sistemi" denilir. Lâkin atalet siste minin hareket hali mihanike göre tabiat tarafından vazıhan tayin edilmiş değildir. Daha çok denilebilir ki atalet sistemine nazaran yeknasak bir hareketle bir müstekim üzerinde tebdili mekân eden kovardone sis temi ayni zamanda atalet sistemidir. "Mahdut izafiyet prensibi" herhangi bir tabiat hadisenin ehemmiyeti yu karda zikredilen kaziyenin şümulile anlaşılabilir. K vaz'i yeler sistemi için muteber olan tabiatin bütün umumî kanunu, K1'e nazaran yeknasak bir hareketi intikaliye ile müteharrik olan K kovardone sistemi için de tadil edilmeksizin muteber olmak lâzımgelir. İzafiyet naza riyesinin dayandığı ikinci prensip, boşlukta ziya sür atinin sabit oluşu prensiptir. Bu prensip, ziyanın daima boşlukta muayyen bir intişar süratine malik olduğunu ifade eder. "Men'baı ziya ve hareket halinden müstakil olarak,, Bu prensibe Frencinin gösterdiği itimat, Maks vel ve Lorencin elektro dinamik muvaffakiyetlerine medyundur.Yukarda zikredilen iki prensip pek kuv vetli tecrübe ile desteklenmiş olmakla beraber mantı kan uygun gözükmemektedirler.

Mahdut izafiyet nazariyesi [Özel Görelilik teorisi] yani zaman ve mekâ na ait kanunlar doktirini, sonunda sinematiği tadil etmek suretile bu mantıkî vahdetin tahakkukunu te min etmiştir. (fizikî noktai nazardan hareket ederek)

İzafiyet nazariyesi şunu göstermektedir: İki vak'a nın ayni zamanda vukubulduğunu söylemek ancak vaz'iyeler sistemine nazaran bir manayı haiz olabilir. Kezalik saatlerin işleyişile metelerin şekli vaz'iyeler sistemine nazaran yine onların hareket hallerine raci olduğu bedihi olur. Fakat Galilé ve "Newton" un kanun larını ihtiva eden eski fizik, bahsa mevzu teşkil eden bu izafiyetçi sinematiğe tetabuk etmiyordu. Mevzuubahs olan iki umumî prensip doğru olmuş olsa idi bu so nuncusundan tabiat kanunlarına tevafuku icab eden umumî riyazî şartların sızması ve fiziğin de buna uy ması lâzımgelirdi.

Bilhassa elektriki hamil cüz'ülerle tamamile tahakkuk etmiş olan maddî noktalar için yeni bir hareket ka nununa varıldı. Mahdut izafiyet nazariyesinin en mühim neticesi, hacimler sisteminin atil kütlesini istihdaf eder. Vazıhan söylenir ki bir sistemin alaleti, enerji bakı mından muhtevasına raci olması lâzımgeldiği, tabir caizse atıl maddelerin meknî enerjiden başka birşey olmadığı gösterilmiştir. Kütlenin tahaffuzu prensibi muhtariyetini kaybetmiş ve enerjinin tahaffuzu pren sibile karışmıştır. Lorenç ve Maksovel Elektro Dinamikinin sistemli imtidadından başka birşey olmıyan mah dut izafiyet nazariyesi, kendine has olan hudutlarını aşarak yeni yollar açmıştır.

Kovardone sisteminin hareket haline nazaran fizik kanunlarının istiklâliyeti yekdiğerine nisbet edilen Ko vardone sisteminin yeknesak hareketi intikaliyesile tahdit edilmiş olmalımiydi ?

Tarafımızden ithal edilmiş olan vaz'iyeler sistemi ve onların hareket halile tabiatin alâkası ne? tabiati tarif ve tersim için istediğimiz gibi intihap edilmiş vaz'iyeler sistemini kullanmak zarureti olsa bile hareket hal linin intihabı hiç olmazsa bir tahdide maruz bulunma malı, kanunlar bu intihaptan mutlak olarak müstakil kalmalıdır. "Umumileşdirilmiş izafiyet prensibi" öteden beri tanınmış bir tecrübe sayesinde anlamak kolaydır bu tecrübeye göre bir cismin atalet ve sıkleti, ayni ne vinden konstana tâbidir ( atıl ve sakil kütlelerin mü savatı ) Newtonun anladığı manada bir atalet sistemine izafeten meselâ yeknesak bir devir hareketile müte harrik olan bir vaz'iyeler sistemi tasavvur odilsin.

Bu sisteme ait anilmerkez kuvvetlerin işe ka rışması Newton doktirinine göre ataletin neticeleri gibi anlaşılmak lâzım gelir. Fakat anilmerkez kuvvetler, aynile cazibe kuvvetleri gibi cisimlerin geniş lemesile mütenasiptir. Bazı hallerde vaz'iyeler sistemi ni hareketsiz, ve anilmerkez kuvvetleri cazibe kuv vetleri gibi anlamak kabil olamazmı idi ? bunu böyle anlamak kolay olduğu halde klâsik mihanik buna ma ni olmaktadır. Yaptığımız bir mülâhaza, umumileştiril miş bir izafiyet nazariyesinin cazibe kanunlarını temin etmesi lâzımgeldiğini evvelden bize hissettirir ve fik rin mantıkî teselsülü bu ümidi gerçekleştirmiştir. Bunun manası mekânda cisimlerin sıralanmasını ica bettiren kanunlar Oklit hendesesinin hükmettiği me kâni kanunlara tamamile tevafuk etmez. "Mekânın inhi nasından kastedilen mana budur."

Böyle "Hattı müstekim, müstevi" ilâ gibi esas mef humlar fizikteki hakikî manalarını kaybederler. Umumileştirilmiş izafiyet nazariyesinde sinematik, zaman ve mekân dokterini, fiziğin mütebaki aksamında müstakil bir esas rolünü artık oynayamaz. Cisimlerin hareket tarzı ve saatlerin işleyişi daha çok maddenin meydana koyduğu cazibe sahalarına taalluk eder.

Yeni cazibe nazariyesi, prensip itibarile Newton na zariyesinden ehemmiyetli bir surette ayrılır. Fakat onun pratik neticeleri, bu nazariyelerin neticelerine o kadar yakından tevafuk eder ki tecrübenin kabul ettiğini delil ler farkını bulmak güç bir şey olur. işte şimdiye kadar bulunan neticeler.

I. Güneşin etrafında seyyarelere ait mahreklerin katı nakıs devri (Merkürde tesbit edilmiştir)

II. Cazibe sahaları tarafından ziya şuaatının in hinası "Güneşin hüsufunun İngiliz fotoğrafçıları tara fından tesbiti"

III. Cesim kütleli yıldızların bize gönderdikleri ziyanın tayfî çizgilerinin kırmızısına doğru tebdili mekânı.

Nazariyenin başlıca ehemmiyeti mantıkî bir bütün teşkil etmesindedir. Eğer nazariyenin neticelerinden birisi yanlış olursa onu terketmek lâzım gelecektir. Zira bütün binayı sarsmadığı müddetçe her tadil gayrı mümkün gözükür.

Fakat Newton bütün keşfinin bu veya şu naza riye ile gerçekten reddedileceğini kimse düşünmemelidir. Newton seçik ve büyük düşünceleri, istikbal için daima ehemmiyetlerini muhafaza edecek ve dünyanın mahiyeti hakkındaki bütün modern nazariyatımızı on ların üzerinde tesis etmiş olacağız.

İzafiyet nazariyesi hakkında

Nazarî fiziğin en mühim esas fikirlerinin bütün dünyaya yayılmak için doğduğu bir memleket merke zinde konuşabilmekliğim bugün bana cidden pek ca zib göründü. Bunu söylerken cazibe ve kütlelerin ha reket nazariyesini ortaya koyan Newtonu, ve fiziğe yeni bir esas temin eden Maksovel ve Faradayı düşünüyorum. Denebilir ki: izafiyet nazariyesi, cazibede dahil olmak suretile bütün hadiselere saha fiziğini yayan Lorenç ve Maksovelin meydana getirmiş oldukları ulvî fikir abidesine nev'ima bir netice hazırlamıştır.

İzafiyet nazariyesinin kendine has mevzuunu nazarı itibare alırsam, bu nazariyenin sipekülatif bir menşeden gelmediğini, fakat fizik nazariyesini tamamile ve yal nız müşahede edilmiş vak'alara imkân nisbetinde tat bik etmekten ibaret olduğunu meydana çıkarmış olu rum. Burada mevzuubahsolan asla bir inkilâp hareke ti değil, asırlardanberi takip edilmiş olan bir istikame tin tabiî tekâmülüdür. Zaman ve mekân hakkında o zamana kadar esaslı telekki edilen bazı fikirleri terk etmek boşuna olmamıştır. Bu hareket, bir kısım hadiselerin müşahedesinin zarurî bir neticesidir. Bilhassa Mikelsonun meşhur tecrübesile vazıhan meydana kon muş olan, ve bütün atalet sisteminin doğruluğuna bağ lı bulunan Opitik ve Elektro Dinamikin inkişafı vası tasile te'kid edilen ziya sür'atinin sabit kanunu, her atalet sisteminin kendine has zamana sahip olması dolayısile zaman mefhumunun izafi olması fikrine bizi götürmüştür.

Bu fikrin tekâmülü bir taraftan zaman ve vaz'iye ler, diğer taraftan yaşanmış fiiller arasında mütekabil münasebetin evvelce kâfi derecede bir vuzuh ile na zarı itibare alınmadığını meydana koymuştur. Madde ten, izafiyet nazariyesinin esas vasıflarından biri, tecrübî hâdiselerle, umumî mefhumlar münasebetini tadile cehdetmiş olmasıdır. O münhasıran müteradif ve seçik münasebeti üzerine dayandığı fizik bir mefhumun tah kikî prensibini kabul etmiştir. Mahdut izafiyet nazari yesine göre, zaman ve mekân vaz'iyeleri, şaşmaz sa atler ve cisimlerle doğrudan doğruya ölçülebildikleri takdirde mutlak bir karakteri haizdirler. Faka müntehap atalet sisteminin hareketi haline raci oldukça izafi dırlar.

Zaman ve mekânın birleşmesile meydana gelmiş olan dört buütlü muhteva, eski nazariyeye göre oldu ğu gibi, izafiyet nazariyesine göre de ayrı ayrı zamanın olduğu kadar mekânın da malik olduğu bu ayni mutlak karakteri taşıyor. Ölçü muhassalası olmak iti barile zaman ve vaz'iyelerin tefsirinden saatlerin işle yişi ve cisimlerin şekli üzerindeki hareketin tesiri is tihraç olunur. Atıl kütlenin ve enerjinin muadeleti ol duğu gibi umumileştirilmiş izafiyet nazariyesinin vü cude gelişi tecrübe ile elde edilmiş olan cisimlerin kabili vezin kütlesinin adedî müsavatına borçludur. Yekdiğerine nisbetle izafi bir tacile malik olan vaz'iyeler sistemine izafiyet prensibini yaymakla bu tefsire varılabilir. Atalet sistemine göre ve izafî bir tacile malik olan vaz'iyeler sisteminin methali bizi zarurî olarak bu son izafi tacil sahasının görünüşe sevkeder.

Binaenaley istihraç olunur ki siklet ve atalet üze rine müesses olan umumî izafiyet nazariyesi, bir cazibe sahası nazariyesinin doğuşuna imkân vermiştir.

Cazibe sahası karşısında sulp cisimlerin mekân kanunları Öklit hendesesinin kaidelerine cevap ver mez. Saatlerin işleyişine taalluk eden meselede de ayni neticeye varılmıştır. Burada yeni zaman ve me kân nazariyelerinin umumileşmesi zarureti meydana çi kar Çünkü şimdi saatler ve metreler vasıtasile yapı lacak ölçülerin neticelerile, zaman ve mekân vaz'iye lerinin tamamı tefsirinin hükmü yoktur. Riman ve Gavusun mesaileri sayesinde zaten evvelce mücerret riyazî sahada mevcut olan "Metrik" in tamimi umumiyetle küçük sahalarda muteber olduğu iddia edilen mahdut izafiyet nazariyesinin hakiki metrik vakıası üzerine müessestir.

Ortaya attığımız tekâmül mes'elesi, zamanme kân vaz'iyelerine ait olan bütün doğruluğu yormuştur. Şimdi hakikî metrik, cazibe sahasını tarif eden riyazî miktarlar, ve bu vaz'iye mihverlerinin rabıtasile taay yün etmiştir.

Tamim edilmiş izafiyet nazariyesinin fikir sahasın daki tekâmülü başka bir esasa racidir. Ernest Mach evvelce bilhassa meydana koyduğu gibi Newton na zariyesinde ikna etmiyen aşağıdaki noktalar var. Eğer hareketi, illî sebepten değil de mücerret tavsifi nok tai nazardan mütalaa edecek olursak yekdiğerine nisbet edilen eşyanın izafi hareketinden başka bir hare ketin mevcut olmadığını görürüz; Lâkin Newtonnun ha reket muadelelerinde görülen tacil, izafi hareket fik rinden başlamak suretile kabili idrak değildir. Bu fi kir Newtonu, tacile nisbetle mevcut olması lâzımgelen metrik bir mekan tasavvuruna sevketmiştir Umumiyetle kabul edilmiş olan bu mutlak mekân fikri, hakikatte mantıkan doğru olmakla beraber ikna edici görünme mektedir.

Bunu müteakip mihanik muadelelerini o suretle ta dil etmek istemişlerdir ki hacımların ataleti, mutlak mekâna nisbetle değil, belki diğer vezni kabil hacımla nn yekûnuna nisbetle izafi bir harekete irca oluna bilir. O devrin bilgisi karşısında bu teşebbüs zaten muvaffak olmayacaktı.

Bu meseleyi vazetmek temamile aklî görünüyor. Bu tekâmül fikri takviye edilmiş bir şiddetle umumi iza fiyet nazariyesine karşı tutulabilir. Zira bu nazariyeye göre mekânın fizik hassaları, Pondérable maddenin te sirinde kalmıştır. Ben şuna kaniim ki umumî izafiyet nazariyesi, dünyayı kapalı bir mekân farzederek an cak bu meseleyi halledebilir. Vezni kabil maddenin vasati izafî kesafeti velev küçükte olsa ve mahdud bir kıymeti haiz olduğu kabul edilirse Newton naza riyesinin riyazi neticeleri bizi bilmecburiye bu fikre götürür.

Jan Kepler

Beşerî hadiselerin cereyan ettiği, ve insanlarda neş'enin güç bulunduğu devrimiz gibi dacretli ve karışık devirlerde, bilhassa Kepler gibi mükemmel ve büyük bir adamın hatırasını yadetmek, insana teselli verir.

O, tabiî hadiselere ait umumî kanunların kat'iyet le tesbit edilmediği bir devirde yaşıyordu. Münzevi bir hayata gömülü; muasırları tarafından az anlaşılmış, yapa yalnız yaşayan bu büyük mütefekkirin, tabiat kanunlarına inanışı ne kadar kuvvetli olmalıdır ki! seyyarelerin hareketlerinin tecrübi taharrisile, bu hare ketlerin riyazi kanunlarını elde etmek uğrunda sabır isteyen bir çalışmanın on senesini vermiş olsun. Onun hatırasını taziz etmek istersek, kendi kanununu nazarı itibare almak, ve buna ait hal suretinin merhalelerini mümkün olduğu kadar vuzuhla araştırmak lâzımdır.

Kopernik, bu hareketleri; sabit farzedilen güneşin etrafında vaki oluyormuş gibi nazarı itibara alarak seyyarelerin zahiri hareketleri hakkında en aydın bilgiye sahip olunacağı vak'asına mütefekkirlerin dikkatini celbetmiş idi. Bir seyyarenin merkez farzedilen güneşin etrafındaki hareketi, yeknesak devrt bir hareket olsaydı, bu hareketlerin umumî vaziyetinin arzdan görünüşünü yakalamak nisbeten kolay olurdu. Fakat bu hareketler, pek karışık bir surette tezahür ettikleri için iş daha çok güçleşmiş bulunuyordu. Tycko Brahé'nın seyyareler hakkındaki müşahedelerine bakılırsa, bu ha reketleri evvelâ tecrübî surette tayin etmek muvafık olurdu. Ancak bundan sonra bu hareketlerin temin ve istifa ettikleri umumî kanunları bulmak düşünüle bilir. Rotationun hakikî harekelini tayin etmenin; nekadar güç olduğunu kavramak için, bunu takip edeni iyice anlamak lâzım gelir.

Bir seyyarenin muayyen bir anda tam nerede bulunacağı asla kestirilemez. Güneş etrafında mahiyeti meçhul bir münhani çizen seyyarenin, yalnız hangi is tikamette olduğu arzdan görülebilir. Şimdi müşkülât gayrı kabili tahammül bîr şekilde meydana çıkmış bu lunuyor.

Kepler, bu kaöse nizam vermek mecburiyetinde kalmıştır.

Evvelâ yapılması lâzımğelen ilk taharrinin, arzın hareketini tayin etmek olduğunu anlamıştı. Eğer seyyareler olmaksızın yalnız arz, güneş ve sabiteler olmuş olsaydi, bu tayin gayrı mümkün olurdu, ve bu suretle tecrübî olarak bir sene içinde güneşarz müstekim hattı istikametinin tahavvülünden başka bir şey tayin edilemezdi. Bu tahavvül, sabit yıldızlara nazaran güneşin zahirî bir hareketinden ibarettir.

Bütün bu istikametlerin sabit yıldızlara nisbetle sa bit bir plân dahilinde bulunduğu teleskopla değilsede hiç olmazsa bu devre ait olan müşahedelerin verdiği imkân nisbetinde öğrenilebilir. Arzgüneş hattının güneş etrafında nasıl döndüğünü tayin etmek lâzımdır ve bu suretle bir sene zarfında bu hareketin sür'at zaviyesinin nasıl değiştiği meydana çıkmış olacaktır. Fakat bu, arzın güneşe olan mesafesinin senevi tahav vülü henüz bilinmediği için pek işimize yaramaz. An cak bu mesafenin senelik tagayyürü bilindiği andadır ki; arzın hakikî mahrekini çizmek, ve arzın, o mahreki nasıl kat'ettiğini bilmek mümkün olur.

Kepler, bu kıyastan kurtulmak hususunda şayanı hayret bir çare buldu. Sabit yıldızların arka plânında güneşin zahiri hareket sür'atinin, senenin muhtelif devrelerinde başka başka olduğu yine güneşe ait müşa hedelerden istintaç eylemiş idi.

Fakat bu hareketin sür'at zaviyesi nücumî senenin ayni tarihinde daima ayni idi. Ve binnetice sabit yıl dızların mevkiine nisbetle tahkik edilmiş olan Arz güneş hattının devrî hareketi daima ayni kıymeti haiz buluyordu. Şu halde arz mahrekinin kendi üzerine kapandığını ve arzın onu her sene ayni şekilde katet tiğini kabul etmek mümkündür. Bu, hiç bir zaman kablî bir surette bedihi değildi. Kopernik sisteminin tarafdarları için bu izahın diğer seyyarelerin mahreklerine teşmili kat'i sayılabilir. Ve bu, şimdiden bir tadili meydana getirir. Bu mahrek plânının laalettayin bir ye rinde "M" gibi kuvvetli bir fenerin mevcudiyetini kabul edelim. Onun sabit olduğunu ve binaenaleyh arz mah rekinin tayini hususunda bir nevi "triangulation"a ait sabit noktasını teşkil ettiğini biliriz. Bu sabit nokta üze rinde bulunan arz sekeneleri senenin her devrinde buraya uğraraya bilir. Bundan başka bu fenerin arza nis betle güneşten daha uzak mesafede olduğunu kabul edelim. İşte bu fener sayesinde arzın mahrekinin nasıl tayin edilebileceğini aşağıda göreceğiz

Güneşi "SM" ile gösterdiğimiz fenere bağlıyan bir hat vardır ki; arz her sene muayyen bir anda bu: hattın üzerinde bulunur. Eğer bu anda arzdan fenere bir göz atacak olursak böylece elde edilen istikamet ayni zamanda "SM" güneş fener istikametidir. Farzedelimki bu istikamet gökte gösterilmiş olsun. Şimdi arzın diğer bir andaki başka bir vaziyetini nazarı itibare alalım. Arzdan feneri gördüğümüz kadar güneşi görebildiğimize göre "STM" üçgeninin "T" noktasındaki açısı malûm olur. Diğer taraftan güneşin doğrudan doğruya müşahe desi, bize "ST" istikametini verir. Esasen evvelce de son bir defa olmak üzere "SM" istikameti sabitelerin "fond"ı üzerinde tayin edilmişti.

"S" noktasındaki açı de biliniyor. İstenildiği gibi bir "SM" kaidesi intihap olunarak kâğıt üzerine " STM" üçgeni resmedilebilir. Bu inşa bir sene içinde bir çok defalar yapılmış olsa, muayyen bir tarih e tekabül eden son bir defa olmak üzere tayin edilmiş "SM" kaidesine nazaran kâğıt üstünde her defasında arz "T" için bir mevki bulunur, ve tabiatile mutlak buütten sarfınazar, arzın mahreki böyle tecrübî bir surette tayin edilmiş olur. Fakat Keplerin "M" fenerini nereden aldığını soracaksınız? Bunu himaye kâr tabiatin yardımile dehası ona buldurmuştur. Meselâ senelik devri bilinen Mars seyyaresini ele alalım. Se nelik devir demek, bu seyyarenin güneş etrafında bir kere dönmek için sarfettiği zaman demektir. Öyle zaman olur ki güneşin, arzın ve Mars'ın tamamile müs tekim hat istikametinde bulunması mümkün olabilir. Ve Mars'ın kapalı bir mahrek katettiğine göre onun bu vaziyeti bir, iki... ilâ her Mars senesi zarfında tekerrür eder. Bu muayyen anlarda arz daima mahre kinden ayrı bir noktada bulunurken "SM" her zaman ayni kaideyi gösterir.

Mars seyyaresi deminki uydurma fener rolünü oydığı takdirde mevzubahs olan tarihlerde güneşin ve arzın müşahedeleri binnetice hakikî arz mahrekini tayin etmek hususunda bize bir vasıta ihzar etmiş olur. Böy lece Kepler, arz mahrekinin hakikî şeklini olduğu kadar, arzın onu nasıl katettiğini de keşfetmişti. Daha sonra ları gelmiş olan biz Avrupalı Alman hatta "Souabes" liler, onu bu sebepten dolayı taziz ve takdir etmeliyiz.

Arzî mahrek böyle tecrübî olarak taayyün ettiğinden "ST" hattı her ande hakikî büyüklüğü ve istikametile bilinecek, ve prensip olarak Kepler için seyyarelerin mü şahedelerine göre mahreklerini ve bunların hareketle rini hesap etmek güç olmıyacaktı. Riyaziyatın bu de virdeki terakkisi hali malûm olmasına rağmen Keple rin yaptığı azîm bir işti. Şimdi Keplerin hayatını dol duran mesainin daha az güç olmayan ikinci kısmı kalıyor. Mahrekler tecrübî olarak tanınmıştı. Fakat o tecrübî neticelerden, onların kanunlarını istihraç etmek lâzım gelirdi. Evvelâ münhaninin riyazî mahiyeti hakkında bir faraziye tesis etmek, ve sonra onu, mü taları evvelce bilinen büyük hesaplar vasıtasile tahkik eylemek lâzım geliyordu. Eğer netice tevafuk etmezse bir başka faraziye tasavvur etmek ve onu yeniden tahkik eylemek lâzımdır. Azemetini tahmin edeceğiniz tahar riyat sonunda, Kepler muvafık bir netice buldu. Bulduğu netice şu idi. Mahreki mihrak noktalarından birini işgal eden güneşin bir kati nakısıdır. Mahrek üzerinde sür'atin tahavvülü kanunlarını da keşfetti. Bu kanuna göre güneşseyyare hattı müsavi zaman lar zarfında müsavi satıhlar çizer. Nihayet Kepler devirdaimlerin, murabbaların katınakıs mihveri kebiri nin üçüncü kuvvete nisbetini de bulmuş oldu.

Bu yüksek adamın hayranlığına, laalattayin bir ada ma karşı duyulan bir hayranlık hissi ile değil, belki içinde doğduğumuz tabiatın sahhar ahenğine karşı duyduğumuz takdisi de ilave etmelidir.

Kadimden beri insanlar en basit kanunlara cevap veren münhanileri tasavvur etmişlerdi. Bunlar arasında daire, müstakim hattan başka kat'ı nakıs ve kat'ı mü kâfi de vardı. Bu şekilleri semavi cisimlerin takip ettik leri mahreklerde tam değilsede takribi olarak buluyoruz.

Beşerî zekânın tabiatta müstakil olarak şekillerin mevcudi yetini isbat etmeden evvel, onları inşa etmek mecburiyetinde kaldığı görülür.

Keplerin bütün hayatına mal olan bir çok şayanı hayret eserler meydana gelmişti. Bu eserler, bilğinin yalnız tecrübeden iştikak etmediği, aynı zamanda in san zekâsının anlayışına müşahedesinin ilâvesi lazım geldiği kanaatidir.

İlmî araştırmaların prensipleri

İlmin mabedi ne kadar mütenevi bir yapılış arzeder! Bu mabede devam eden insanlar, ve onları buraya sevkeden manevi kuvvetler ne kadar başkadır. Yüksek zihni kabiliyetlerini hissetmekten gelen bir sevinçle ekserisi ilimle uğraşırlar. Onlar için ilim, hırsı cah larını gideren, ve geniş bir şekilde yaşamalarına mü saade eden uygun bir spordur. Onlardan bir çoğu sırf faideli bir gaye ile dimağın faaliyetine kendi nezirle rini getirmek isterler. Allahın meleklerinden biri bu iki kategoriye mensup olan insanları mabedden kovsa, dünün ve bugünün adamlarından da hiç bir fert kalmasa mabet endişe verici şekilde boş kalmış olacaktı. Fakat bunlar arasında Plank mevcuttur ve bunun için onu severiz.

Geniş bir kalp ile bu mabedin bir kısmını, belki de en büyük bir kısmını inşa eden bir çok insanları mabedden koğduğumuzu pek âlâ biliyorum. Birçokları hakkında verilen karar, Allanın meleği için acı görüne cek idi. Lâkin bana bir tek şey doğru görünüyor. O da Tırmanıcı nebatların kendi başlarına bir ormanı vücu de getiremedikleri gibi, yalnız koğulan katagoriden ins anların mevcudiyetile mabedin yükselmiyeceğidir. Ha kikatan bu insanlara beşerî faaliyetin laalettayin biri kâfi gelirdi. Onların mühendis, zabit, tüccar veya âlim olacaklarını haricî şartlar gösterecektir.

Fakat bakışlarımızı, meleğin lütfuna mazhar olmuşlara çevirelim. Burada müşterek noktaya rağmen ekse riyeti için tecrid edilmiş, kapalı, basit ve koğulmuşlardan daha az aralarında müşabehet olan fertler görüyoruz.

Hangi ilcadır ki onları mabede sevkediyor? Bu suale tamamen ve kat'î surette mutabık olmak üzere cevap vermek kolay değildir.

Evvelâ Şopennaverle beraber şuna inaniyorum ki: Bizi İlme ve san'ate doğru iten en kuvvetli muharriklerden biri, ebediyyen mütehavvil ferdî isteklerin zincirle rinden kurtulmak, vahi ümitsizliği ve kabalığıyle her günkü hayattan kaçmak arzusudur. O, insanları ha ricî idrak ve vect ve istiğrak âlemine çekerek şahsî mevcudiyetin dışındaki mahsus âleme iter.

Bu muharrik, şehirlileri, karışık ve gürültülü muhit lerinden yüksek dağların sükûn verici nahiyelerine çeken ateşli arzu ile kabili mukayesedir Orada bakış, ebe diyet için yaratılmış görünen sakin çevreleri okşar, ve atmosferin safiyet ve sükûnu etrafında uzaklara kayar. Fakat tabir caizse, bu menfi muharrike müsbet olan bir diğeri ilâve edilir. İnsan kendisi için anlaşılabilecek şekilde basit, aydın bir dünya telakkisi inşa etmeyi arzu e der, ve böylece muayyen bir mikyas dahilinde mev udiyet âlemini bu görüşle tebdil ederek, onun üze rinde bir zafer kazanmak ister. İşte bu suretle ressam, şair, filosof ve tabıatcı kendi yolunda yürür. Karışık ve şahsı mevcudiyetinin çok dar çevresinden kaçarak metanet ve sükûnu bulmak gayesile bu imajdan ve bunun intibakından hissî hayatın sıklet merkezini vücude getirir.

Alemin mümkün bütün imajları arasında, nazariyeci fizikçinin yarattığı imajın tuttuğu mevki nedir ? Bu imaj, mütekabil nisbetlerin gösterilişinin sıhhati ve doğ ruluğu bakımından en ağır mecburiyetleri istilzam eder. Yalnız riyazî ifade istimalidir ki bunu temin edebilir. Fakat bilmukabele fizikçi bizim hassalarımızla kavraya bileceğimiz hâdiseleri, ve onların en basitlerini göster mekle iktifa etmek mecburiyetinde kaldığı müddetçe daha çok kategorik bir surette buna itaat etmek zaru retindedir. Halbuki daha mudil hâdiseler, beşeri zihin vasıtasile bu sarahat, ve bu ince fikir teaku bile tesis edilemez. Ve nazariyeci fizikçi tarafından musırrane istenemez. Azamî pürüzsüzlük, vuzuh, katiyet ancak tamamiyet sayesinde elde edilebilir. Fakat en ince ve en mudil şeyleri beceriksizlik ve cesaretsiz likle bir tarafa bırakarak tabiatin en küçük bir parça sını tamamile anlamak vakıasının ne cazibesi vardır ? Bu kadar feragatli bir cehdin neticesi "Dünya imaji" denilen gurur dolu bir isme lâyık mıdır ? Evet bu is min lâyık olduğunu zannediyorum. Zira nazariyeci fi zikçinin fikir binasına esas hizmetini gören umumî kanunlar, bütün tabiî hadiseler için muteber ol mak iddiasındadırlar. Bu kanunlar üzerine dayanarak ve yalnız mantıkî talili kullanarak doğru bir imaj yani tabiî hâdiselerin bir nazariyesini vermeğe muktedir olabilmelidirler.

Şu halde fizik dünya imajının tamamiyetinden prensip o larak ve büsbütün vaz geçilmiyor. Bu takdirde fizik çinin en büyük vazifesi daha umumî olan iptidai kanun ların taharrisidir. Bu kanunlardan, basit talil vasıtasile dünya imajını yakalamak için hareket edilir. Hiçbir mantıkî yol, bizi bu iptidaî kanunlara götüremez. Yalnız tecrübe hissine dayanan hads, bizi oraya götürebilir. Takip edilecek metodun bu kat'iyetsizliği, muadil kıy mette nazari fizik sistemlerinin büyük bir kısmının keyfi olarak tesis edileceğinin mümkün olacağına bizi inandırabilir: prensip olarak bu kanaatin tesis edildiği muhakkaktır. Fakat mes'elenin inkişafı göstermiştir ki; tasavvur edebileceğimiz bütün inşalardan şimdilik bir teki bütün diğerlerine mutlak olarak tefevvuk edebile cek surette tezahür etmiştir. Mevzuu hakiki bir suret te derinleştirenlerden hiç birisi, müşahedeler âleminin ihtilafsız, pratik bir surette nazarî sistemini inkâr edemi yecektir. Bununla beraber hiçbir mantıkî yol, mü şahedeleri nazariyenin prensiplerine götüremez. Bu, "Leibenitz" in çok muvafık bir surette adlandırdığı "ezelî ahenk" dir.

İşte kâfi derecede bu sebebi hesaba katmadıkla rından dolayıdır ki, fizikçiler, bilgi nazariyecilerinin çoğuna ağır itirazlarda bulunmuşlardır. Yine bana öyle gözüküyor ki, birkaç sene evvel Mah ile Plank arasındaki Polemiğin kökleri buradadır.

Bu ezelî ahenk görünüşünün kuvvetli isteği, tükenmez sabrın ve sebatın kaynağıdır. Bu suretle Plangın daha istifadeli ve kolayca kavranması mümkün gayelerden sarfınazar etmeksizin ilimlerin en umumî mes'elelerine kendisini hasrettiğini görüyoruz.

Çok defa meslekdaşlarından bu harelet tarzının harikulade bir disiplin ve enerjiye istinat ettiklerini işittim bunların tamamile haksız olduklarını zannediyorum. Bu nevi fiillere insanı muktedir kılan hissi hal, aşıkların ve dindarların hissi haline benzer; gündelik cehd bir kasitten veya programdan değil, belki bilavasıya bir ihtiyaçtan husule gelir. Burada aziz Plankımızın Diyojenin fenerini çocukça kullanışıma içten güldüğünü görüyorum. Ona karşı duyduğumuz sempati, zaif sebeplere dayanmak ihtiyacında değildir. Acaba ilim aşkı, Plankın gelecekteği hayatı güzelleştirebilecek ve onu kendisinin vazettiği ve kuvvetle inkişaf ettirdiği fiziğin en mühim hali hazır meselesinin halline götürebilecek mi?

Kuvantalar teorisini elektrodinamiğe ve mekaniğe mantıkan bir bütün teşkil edebilecek bir sistemde ircaa muvafık olabilecek mi?

 

 

 

http://www.bilimtarihi.org
Son güncelleme: 01.11.2016

© 2016